Test Çözme Teknikleri...
ÖSS test tekniğine dayalı sınavdır. Bu sınavda başarılı olmak test çözme becerisi kazanmayı gerektirir. Çünkü bu sınava müracaat eden aday sayısı her yıl artmakta kontenjanlarda sınırlı kalmaktadır.
Yani kazanmak her yıl bir önceki yıla göre daha da güçleşmektedir. Bu güçlüğün üstesinden gelmek için adayın sınav süresince yaptığı netlerin yüksek olması gerekir.
Test tekniğine dayalı sınavlarda başarısızlığın nedeni genellikle bilgi eksikliğinden değil, sorulara yaklaşım tarzından veya soru sitiline aşina olmamaktan kaynaklanır. Test tecrübesi sınav sonucunu etkileyen en önemli etkenlerdendir. Test çözme tekniğini iyi bilmek istenen sonucun alınmasını büyük oranda sağlayacaktır.
Sınavdan önce çözülen yüzlerce hatta binlerce sorunun oluşturduğu bilgi birikimi adayın sınavda başarılı olmasını sağlar. Çünkü çözülen her soru gerçek sınav öncesi adaya tecrübe kazandıracaktır. Aday bu bilgi birikimiyle sorulara nasıl yaklaşacağını ve soruları nasıl çözeceğini, hangi yolları kullanacağını, ne kadar süre ayıracağını ve nelere dikkat edeceğini öğrenir.
ÖSS sorularının özellikle yoruma dayalı olması yani bilgiden ziyade öğrencinin bilgi birikimini kullanmayı ölçen nitelikte olması tecrübeli olmayı ön plana çıkarmaktadır. Tecrübe ise çözülen soru miktarıyla ölçülür. ÖSS’de başarılı olmayı hedeflenen adayın test çözerken “bir sorudan ne çıkar canım” diyerek o soruyu yok sayması en büyük hatadır. Çözülen her bir soru tipi aday için bir avantajdır. Sınava hazırlanan adayın çözemediği her sorunun doğru cevabını öğrenmesi gerekir.
18 Adımda Test Çözme Becerisi:
1.Bir konuyla ilgili soruları çözmeden önce o konuyu iyi öğrenmelisiniz. Soru çözerek de öğrenip öğrenmediğinizi kontrol etmiş olursunuz.
2.Amaç ÖSS’de başarılı olmak ise ÖSS niteliğine uygun sorular çözmelisiniz.
3.Soruları kendinize zaman tanıyarak çözün. Çünkü gerçek sınav sadece bilginizi değil bilgi kullanma hızınızı da ölçmektedir. Bu yüzden 180 soru için 180 dakika süre tanınmaktadır.
4.Her sorunun size sınavda sorulabileceğini düşünerek yanıtlamaya çalışın. Çözemediğiniz veya yanlış çözdüğünüz sorunun mutlaka doğru çözümünü öğrenin.
5.Soruyu çok fazla okuyarak zihninizi karıştırmayın.
6.Soruyu çözmenizi sağlayacak soru metninde yer alan önemli kelimelerin altını çizin.
7.Her gün belirli miktarda soru çözmeye çalışın. Soru çözmek sizde bir alışkanlık olsun.
8.Soru kökünü ve soru paragrafını anlamadan şıkları okumaya başlamayın. Önce size verilenleri ve sizden istenenleri iyi belirleyin. Bu sizin cevabı daha kısa sürede ve daha doğru bir şekilde bulmanızı sağlayacaktır.
9.Bütün şıkları okumadan doğru olduğuna inandığınız şıkkı işaretlemeyin. Çünkü bazı sorular sizden en doğru cevabı bulmanızı ister.
10.İki cevap da birbirine benziyorsa, cevap, büyük ihtimalle ikisi de değildir. İki şık birbirinin zıttaysa, bunlardan biri doğrudur.
11.Yanlış olduğuna kesin emin olmadıkça, ilk tahminde bulunduğunuz cevabınızı değiştirmeyin.
12.Doğru çözdüğünüzden emin olmadığınız soru ve sorular varsa o soruya hemen değil de birkaç tane soru çözdükten sonra bakın.
13.Yanlış çözdüğünüz sorulardan ötürü ümidinizi kaybedip karamsarlığa düşmeyin. Çünkü her yanlış çözdüğünüz soru şayet doğru çözümünü öğrenirseniz sizin için bir kazançtır.
14.Çözemediğiniz soruları düşünerek stres yapmayın. Her öğrencinin çözemeyeceği sorular mutlaka çıkar.
15.Uzun paragraftan oluşan soruları “uzun soru zordur” yargısında bulunarak o soruyu okumadan geçmeyin. Paragraf sorularının en önemli özelliği cevabının paragrafın içinde gizli olmasıdır.
16.Paragraf sorularında önce soru kökünü okursanız paragrafı daha kolay ve kısa sürede anlarsınız. Bu ise soruyu daha çabuk çözeceğiniz anlamına gelir.
17.Doğru cevaba daha kısa sürede ulaşmak istiyorsanız yanlış olduğuna inandığınız şıkları hemen eleyin. Kalan şıklar üzerine düşünün.
18.Sayısal sorularda işlemleri mutlaka kaleminizi kullanarak yapın.
kaynak:rehberlik.biz
Zihinsel Hazırlık
Bir konuyu verimli bir şekilde öğrenebilmenin temel koşullarından birisi, o konu için gerekli olan zihinsel hazırlığı yapmış olmaktır. Zihinsel hazırlığın sağlanmış olması için, çalışacağınız konuyu öğrenmeniz gerektiğine beyninizi inandırmış olmanız en önemli adımdır.
Bazı öğrencilerde her sene sorulmayan veya az soru gelen konulara karşı ilgi eksikliği görülüyor. Bu ilgi eksikliğinin temel nedeni o konunun öğrenilmesi gerektiğine yeterince inanılmamasıdır.
Bir konunun önemli olduğuna, beyni tatmin edecek düzeyde inanılmamışsa çalışacak gücü ve motivasyonu sağlamak imkansız gibidir. Bu problem, özellikle sözelden hazırlanan öğrenciler için sayısal derslerde(bilhassa fen bilimleri), sayısal alandan hazırlanan öğrenciler için sözel derslerde(sosyal bilimler gibi) karşımıza çıkmaktadır.
Bütün bunların yanında bazı puan aralıklarında bir puanın 20 000 - 25 000 öğrencinin önüne geçmeyi sağladığını belirtmem gerekiyor. Dolayısıyla hiçbir soruyu basit ve değersiz görmeyin. Zaten değersiz gördüğünüz bir konuya zihinsel olarak hazırlanmanız ve motive olmanız olanaksızdır.
Gazetecilikte 5N +1K kuralı vardır. 5N + 1K, bir haber hazırlanırken içinde mutlaka cevap verilmesi gereken sorulardır. 5N + 1K : Ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim sorularının ilk harflerinden oluşan bir akrostiş. Özellikle sözel dersleri, bu soruların yanıtını arayacak şekilde çalışırsanız, hem bilinçli bir öğrenme gerçekleştirmiş hem de konunun akılda kalıcılığını sağlamış olursunuz. O nedenle konuya çalışmadan önce bu soruların cevabını arayacak şekilde okuma yaparsanız, beyin okunan metinde ne arayacağını bilir. Okunan metin üzerinde konsantrasyonun sağlanmasında bu tür bir uygulama önemli rol oynayacaktır.
Bir konuya çalışmaya veya konuyu okumaya başlamadan önce bu çalışmanın ne kadar vakit alacağını belirlerseniz, beyin konuyu daha verimli bir şekilde algılayacaktır. Çünkü beyin, bir işi ne kadar sürede yapacağını bilmek ister. Bu, hem konsantrasyon hem de planlı çalışabilmek için önemli bir unsurdur.
Yapılacak zihinsel hazırlıklardan birisi de konuyu görsel malzemelerle zenginleştirmektir. Bilginin en yoğun (%84) olarak alındığı kanalın göz olduğunu daha önce ifade etmiştim (en verimli öğrenme bütün duyu organlarını kullanarak yapılan öğrenmedir). Çünkü insan beyni resimleri, şemaları, nesneleri görerek veya hayal ederek öğrenmekten daha çok hoşlanır.
Burada kısaca insan beyninin özelliklerinden de bahsetmek istiyorum. İnsan beyni sağ ve sol lob olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Bu iki lobun görevleri ve özellikleri birbirinden farklılık göstermektedir. Sağ lob, vücudun sol tarafını kontrol ederken sol lob, bedenin sağ tarafını kumanda eder. Bu iki lobun bir başka farklılığı da düşünme ve algılama biçimlerindeki zıtlıktır. Beynin sol lobu daha çok muhakemeyle ilgili işlerle (bilgileri tek tek işleme, dili kullanma, analiz etme, değerlendirme sağduyu gibi) uğraşırken, sağ lob daha renkli işlerle ilgilenir. Sağ lob, resimlerle düşünür, hayaller kurar, ayrıntılardan daha çok bütünle ilgilenir, çizim, resim ve müzik yapma yeteneğinin aynı zamanda merkezi durumundadır.
Bütün bunları anlatmamın nedeni yukarıda da belirttiğim gibi öğrenmeyi daha zevkli ve kalıcı kılmak. Görsel malzemelerle öğrenme, beynin sağ lobunu devreye soktuğu için her iki lobun dengeli bir şekilde öğrenme etkinliğine katılmasını sağlamaktadır. Leonardo da Vinci ve Einstein'ı büyük yapan, beynin her iki kısmını da dengeli bir şekilde kullanmalarıdır.
Zihninizin verimli bir şekilde çalışabilmesi için yapılacak önemli işlerden birisi de çalışma saatlerinin en verimli dönemlere denk getirilmesidir. İnsan beyninin belli dönemlerde çalışma ve anlama potansiyeli düşer. Bu dönemlere, beyin açısından ölü dönemler diyebiliriz. Öğle vakti bu dönemlerden birisidir. Yine beynin çalışma ve odaklanma potansiyelinin azaldığı bir diğer zaman dilimi de yemeklerden sonraki ilk 45 dakikadır. Bu sürede kan, beyinden daha çok mide bölgesinde dolaştığından beyin yeterince bu sıvıdan nasiplenememektedir. Kan, beynin temel gıdaları olan oksijen ve glikozu taşıma görevini tam olarak yerine getiremediği için beyin, besin noktasında gerekli olan maddeleri alamaz. Bu nedenle yemeklerin ardından hemen dersin başına oturmayın.
İnsan beyni yöneldiği konuyu tam ve bütün olarak kavramak ve bilmek ister. O nedenle konuyu tamamen çalıştıktan sonra genel ve yan başlıkları çıkartarak konunun bütününü görmenizi sağlayan bir şablon çıkarın. Böylece beyin konunun tamamını net bir şekilde algılamış olur.
Zihinsel hazırlık konusunda yapılacak önemli işlerden birisi de planlı ve programlı hareket etmektir. Yatmadan önce mutlaka bir sonraki günün planını kafanızda biçimlendirin. Eğer unutkan bir insansanız hatırlama ve planlama defteriniz olabilir. Bu planlamayı haftalık ve aylık düzeyde de yapabilirsiniz.
kaynak:sanaldersane.com
Potansiyelinizi Keşfedin...
Hayatta başarılı olmanın ölçüsü nedir? Önümüze kendimizin koyduğu hedefler mi, yoksa başkalarının koyduğu hedefler mi?
Kim bilir bu hedefleri yakalayıp ben başarılı bir insanım diyen birçok insan çevremizde dolaşmaktadır. Bu düşünceyle bir ömür tüketen nice insanlar vardır. Ama kabul etmek gerekir ki hiç hedefi olmayan kişilerin bulunduğu bir ortamda belirli bir hedefi olan ve bu hedef için çalışanlar el üstünde tutulmaya layıktır.
İnsanlar için, hedeflere ulaşmak başarılı olmak anlamına gelmektedir genelde. Oysa hedeflere ulaşmaktan daha önemli bir şey var ki o da insanın potansiyelini kullanabilmesidir. Bir günde 4 saat ders çalışma potansiyeline sahip bir öğrencinin 1-2 saat çalışması ve başka öğrencilerle kendisini kıyaslaması o öğrenci için başarısızlıkların başlangıcıdır. İnsanlar hedef belirlerken genelde potansiyellerine bakmadan hareket ederler. Çevrelerinde bulunan ve kendi benzerlerinin hedefleri kendileri içinde bir hedef olmaktadır. İstisna olarak belki bir adım daha fazlasına ulaşmak isteyenler de çıkabilir. Ama potansiyelinin altında iş yapanlar başarısız insanlardır. Her insan için başarı çıtası kendi potansiyelidir.
Kendi potansiyelini insanlar nasıl tespit edebilir acaba? Bu iş ne matematikteki 4 işlemle ne de fiziksel deneylerle tespit edilir. İlkokulda matematik dersinde zayıf not alan bir öğrenci çok güzel resim yapama kabiliyetine sahipse ona başarısız diyebilir miyiz? Einstein’ın matematik dersinden başarısız olduğu için liseden atıldığını hatırlatırsak; her şeyin örgün öğretimdeki başarıyla sınırlı olmadığını görmüş oluruz.
Sayısal derslerde başarılı olamayan bir öğrenciye ailesi ve arkadaş çevresi tarafından mutlaka mühendislik eğitimi alması ve üniversite sınavı için bu doğrultuda bir çalışama yapması tavsiye edilmemelidir. Çünkü öğrenci bu derslerde başarılı olamayıp ümitsizliğe kapıldığında onun için artık ders çalışmanın hiçbir cazip tarafı yoktur. Okul ve okumak artık nefret edilen kavramlardır. Oysa bu öğrenci tarih, felsefe gibi derslerde çok başarılı biri olabilir. Bu durumda onun bu kabiliyetini geliştirmek gerekir. Yasakçı ve ben bilirimci zihniyetle konuya yaklaşmak çözümü olmayan yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olur. Elbette öğrenciye mutlak özgürlük tanımak da doğru değildir. Yapılacak en iyi iş onu doğru yönlendirmek bu mümkün değilse bu yönlendirmeyi yapacak doğru insanlarla tanıştırmaktır. Aksi takdirde öğrencinin güçlü yanını zayıflatmış oluruz.
İnsanların zayıf yanlarını güçlendirmek daha komik ne olabilir ki? Tıpkı devekuşuna uçmayı öğretmek gibi. Devekuşunun uçma değil hızlı koşabilme yeteneği vardır. Ama biz bu durumu hep göz ardı ederiz ve çevremizdekilerin zayıf yönlerini güçlendirmeye çalışırız. Ne acıdır ki bu konuda başarısızlık %100’e yakındır. Zaten bu konuda bir çalışmaya girenler ilk önce muhatabının başarısız yönlerini görürler. Oysa o insanda kim bilir ne kabiliyetler vardır da bunu ortaya çıkaracak bir uzman beklemektedir. İşin acı tarafı toplum olarak böyle insanlara sahip değiliz veya onların kendilerini bize göstermelerine izin vermiyoruz.
Çocuğunun tıp okuyup doktor olmasını isteyen anne-babalar vardır. Özel dersler, iyi okullar, iyi dershaneler sayesinde bu hedeflerine ulaşabilirler. Ama karşılarında ortalama bir doktor görürler. Halbuki çocuklarının istediği bir enstrümanı çalmayı öğretecek bir öğretmen tutarak onun belki de dünya çapında bir müzisyen olmasını sağlayabilirler. Hiç olmazsa büyük bir hevesle bu işe girişen çocuk mutlaka hayatta zevk alacağı bir iş yapmış olacaktır. Çok para kazanamayabilir ama mutlu bir hayatı ve potansiyelini kullanarak toplum içinde bir konuma gelmenin huzurunu tatmaktadır.
Gerek yaş olarak gerekse de statü olarak önde olanlar birileri için hep hedef tespitinde bulunurlar. Bazen de insanlar kendi kendilerine hedef koyarlar: Liseyi bitirmek, ÖSS’yi kazanmak, bilgisayar mühendisi olmak, Microsoft’ta çalışmak, zengin olmak,... Liseyi bitirmeden ve ÖSS’yi kazanmadan bilgisayar mühendisi olunamaz mı? Niçin Microsoft da ona rakip olabilecek yeni bir şirket değil? Kim bilir belki de potansiyeli bilgisayarla amatörce uğraşacak kadardır.
Potansiyel tespiti için mutlaka geçmişe bakmak gerekir. Bir hafta, bir ay, bir yıl belki de on yıl. Bu süre içinde ne yapıldı? Ne yapılabilirdi? Potansiyel yeteri kadar kullanılabildi mi? Yapılan işlerin niceliği yapılabilirlerden fazla ise kişi başarılı olduğunu iddia edebilir. Eğer böyle değilse ortada bir başarısızlık var demektir ve hemen gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu iki durumun dışında üçüncü bir durum söz konusu ise yani yapılanlarla yapılabilecek olanlar eşit değerde ise o zaman insan yerinde sayıyor demektir. Başka bir yaklaşımla geçmişi ile bugünü aynı olduğundan dolayı zarardadır.
kaynak:fem.com.tr